Fenilketonüri

Fenilketonuri (genellikle PKU olarak bilinir)  kandaki fenilalanin seviyesinin yükseldiği kalıtsal bir bozukluktur. 12q24.1 bölgesinde lokalize olan PAH geninde meydana gelen mutasyon sonucu hastalık meydana gelir. Fenilalanin hidroksilaz enzim aktivitesindeki hasar  sonucu gelişen metabolik bir hastalıktır. Fenilalanin (protein yapıtaşlarından biri) beslenme yolu ile alınan bir amino asittir. Fenilalanin tüm proteinlerde ve bazı yapay tatlandırıcılarda bulunur. PKU tedavi edilmezse fazla miktarda fenilalanin birikimi mental retardasyon gibi vücutta zararlı etkilere yol açar. PKU’nun belirtileri hafif veya şiddetli olabilir. Şiddetli fenilketonürili bireyler hastalığın ilk 5 ayına kadar normal görünürler. Tedavi edilmezler ve doğru beslenmezlerse bu çocuklarda kalıcı mental retardasyon ve davranış bozuklukları gelişir. Bu tip çocuklar hasta olmayan aile bireylerine göre daha açık renkli deri ve saça, ayrıca egzema gibi cilt bozukluklarına sahip olma eğilimi gösterirler.

Erken tanı konduğunda fenilketonüri tedavi edilebilen bir hastalıktır. Tedavide genel ilke, gıda ile alınan fenilalanin miktarını azaltarak kan fenilalanin düzeyini normal sınırlar içinde tutmaktır. Diyet tedavisi için fenilalanini çok azaltılmış özel ve ilaç niteliğindeki mamaların kullanılması gerekmektedir. Beyin dokusunun en hızlı geliştiği ilk 8-10 yıl boyunca tedavi devam etmelidir.

Kistik Fibroz

Kistik fibroz diğer sistemleri de etkileyen mukus bezlerindeki kalıtsal bir hastalıktır. Özellikle solunum sisteminde ilerleyen hasarlara ve kronik sindirim sistemi problemlerine yol açar. Mukus, solunum ve sindirim yollarını, üreme sistemini, diğer organ ve dokuları koruyan ve nemli tutan kaygan bir maddedir. Kistik fibrozlu hastalarda, vücut normal olmayan ince ve yapışkan bir mukus üretir. Bu anormal mukus hava yollarını tıkayarak solunum güçlüklerine ve akciğerlerde bakteriyel enfeksiyonlara yol açabilir. Bu enfeksiyonlar kronik öksürük, hırıltı ve inflamasyona neden olur. Zamanla mukus birikimi ve enfeksiyon akciğerlerde yaralı doku (fibrosis) ve kist oluşumları dahil kalıcı hasara yol açar. Kistik fibrozlu hastaların çoğu aynı zamanda sindirim problemleri de yaşarlar. Çünkü ince, yapışkan mukus tabakası pankreas fonksiyonunu engeller. 7q31-32 bölgesinde lokalize olan CFTR genindeki mutasyonlar kistik fibroza neden olur. Hastalık otozomal resesif kalıtım gösterir.

Osteoporoz

Osteoporoz, kemik mineral yoğunluğunda azalmaya bağlı olarak kemik kırılganlığında ya da kırılma riskinde artışla karakterize, halk arasında kemik erimesi olarak ta bilinen, ilerleyici sistemik bir hastalıktır. Osteoporoz sıklıkla kadınlarda menopozdan sonra östrojen seviyesinin düşmesine bağlı olarak ve her iki cinste de yaşlılığa bağlı olarak görülür. Nadiren juvenil tipleri de vardır. Yapılan çalışmalar, osteoporezin genetik kontrolünün çok genli olduğunu göstermektedir. Çeşitli populasyon gruplarında, vitamin D reseptör (VDR) ve Östrojen reseptör (ER) genleri ile kemik mineral yoğunluğu arasında bir bağlantı bulunmuştur. Ayrıca tip 1 kollajeni kodlayan COLIA1 ve COLIA2 genlerinin de kemik yoğunluğunun genetik kontrolünde rol oynayabileceği gösterilmiştir. Her iki genin de kodlama bölgesi için gösterilen mutasyonlar anormal kollajen üretimine, ve dolayısıyla anormal kemik yapısı ve anormal kemik yoğunluğuna yol açmaktadır. COLIA1 geninin regülatör bölgesinin Sp1 transkripsiyon faktörü için tanıma bölgesinde bulunan yeni bir G T polimorfizmi birbirinden bağımsız 3 farklı populasyon çalışmasında gösterilmiştir.   Kalsiyum vücut fonksiyonlarının düzenlenebilmesi için gerekli bir mineraldir. Vücuda yeterli düzeyde kalsiyum alınmıyorsa, vücut fonksiyonlarını yerine getirebilmek için kemikte depolanan kalsiyumu kullanacaktır. D vitamini de kalsiyumun bağırsaktan emilimine ve kemiklerce depolanmasına yardımcı bir hormondur.  Süt ve süt ürünleri en önemli kalsiyum kaynaklarıdır. Alınan diyette kalsiyumca zengin gıdaların tüketilmesi osteoporoz riskini azaltacaktır.

Spinal Müsküler Atrofi (Sma)

Spinal musküler atrofi (SMA) en sık görülen otozomal resesif hastalıklardandır. Spinal kord (omirilik) ve kraniyal sinir nükleuslarındaki ön boynuz hücrelerinde meydana gelen hasar sonucu istemli kaslarda kuvvetsizlik ve erime (atrofi) ile karakterize olan bir hastalıktır. Hastalık sonucu en çok solunum, çiğneme ve yutma fonksiyonları etkilenir. Kollar ve bacaklar güçsüzleşir. 5q13.2 bölgesinde yer alan SMN1 ve SMN2 genlerinde veya 20q13 bölgesinde yer alan VAPB geninde meydana gelen mutasyonlar sonucu bu hastalık oluşur, SMA tip 4 hastalık belirtilerinin 30’lu yaşlarda başlayan hafif tipidir.

Tubero-Skleroz Hastalığı

10000 canlı doğumda bir görülen, beyin, cilt, böbrekler gibi organlarda hamartom ya da tümör oluşumu ile karakterize otozomal dominant geçişli nörolojik bir hastalıktır. Tuberoskleroz kompleksi otizm ile sıklıkla beraberlik gösterir. 9. kromozom üzerinde bulunan TSC1 veya 16. kromozomda yer alan TSC2 genlerinde meydana gelen hasar sonucu hastalık oluşmaktadır. Ancak olguların %60-70’i sporadik olarak ortaya çıkmaktadır. Normalde bu genler tarafından kodlanan hamartin ve tuberin proteinleri, tek bir protein kompleksi gibi davranarak hücre büyümesi ve gelişmesini regüle ederler. Bu proteinler tümör suppressor (baskılayıcı) gibi davranarak hücrelerin kontrolsüz olarak büyümesini ve bölünmesini önlerler. Her iki TSC1 ve TSC2 geninden birinde meydana gelebilecek bir mutasyon sonucu fonksiyonel olmayan hamartin ve tuberin proteinleri üretilir ve çeşitli doku ve organların çok sayıda, kontrolsüz olarak bölünerek tümör oluşumuna yol açarlar.

Parkinson Hastalığı

Üst beyin sapı bölgesinde bulunan substansiya nigra hücrelerinin azalmasına bağlı olarak dopamin yapım ve yıkımında azalma ve bunun sonucunda vücutta titreme, sertlik ve hareketlerde kontrolsüzlükle karakterize ilerleyici bir santral sinir sistemi hastalığıdır. Normalde substansiya nigra hücreleri dopamin adı verilen bir madde salgılar ve depolarlar. Dopamin, beyinde striyatum denilen yapının sinir hücreleriyle bağlantı kurmasında önemli bir kimyasal ileticidir. Substansiya nigra hücreleri hasara uğrayacak olursa dopamin yapıp depolayamazlar ve sonuçta striyatumda dopamin eksilir. Buna bağlı olarak ta Parkinson hastalığı gelişir. Parkinson hastalığını ailevi olduğunu gösteren çalışmalar bulunmaktadır. Dominant ya da resesif kalıtım kalıbına uygun olarak 6. kromozomda yer alan parkin geninde 11 adet birbirinden farklı mutasyon bildirilmiştir. Otozomal dominant geçiş gösteren 4. kromozomun uzun kolunda yer alan sinüklein gen mutasyonu da Parkinson hastalığına yol açmaktadır. Hastalığın genetik temelleri araştırılmaya devam etmektedir.

Epilepsi

Epilepsi, halk arasında bilinen adıyla sara, beyindeki hücrelerin kontrol edilemeyen, ani aşırı ve beklenmeyen elektriksel uyarılarına bağlı olarak ortaya çıkan, sıklıkla geçici bilinç kaybına neden olan bir durumdur. Hastalık her 100 hastada ırk ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin ortaya çıkmaktadır. Nöbetler değişik şekillerde ortaya çıkabilir, hastalık bulaşıcı değildir. Ailesel bir hastalık olarak düşünülen epilepside genetik faktörlerin etkinliği net değildir.Epilepsi gen ve çevrenin etkisinde kompleks kalıtım özelliği göstermektedir. Çeşitli gen mutasyonlarının epilepsinin alt gruplarıyla bağlantısı gösterilmiştir. Voltaj kapılı ve ligant kapılı iyon kanal proteinlerini kodlayan çeşitli genlerin epilepsiyle bağlantısı bulunmuştur. Genetik yapısı halen araştırılmaktadır.

Miyotonik Distrofi (Md)

Miyotonik distrofi (MD), aynı zamanda Steinert hastalığı olarak ta bilinir, kasların sertleşmesi ve istendiği zaman kasların gevşetilememesi ile karakterize otozomal dominant geçişli bir kas hastalığıdır. Anne ya da babadan birinden tek kopya almak bu hastalığı yansıtmak için yeterlidir. Hastalık sonucu neredeyse bütün organlar harap olur (Göz, kalp, el kol, hormonal sistem tutulumu), kaslar uzun süre kasılı kalır fakat gevşeyemez. 8 bin canlı doğumda bir görülür. Tip I ve tip II olmak üzere 2 formu vardır. Tip 1 formu 19. kromozomun uzun kolunda yer alan  DMPK ( miyotonik distrofi protein kinaz) gen mutasyonuyla oluşur. Mutasyon çok sayıda 3 nükleotid tekrarıyla meydana gelir (CTG). Normalde 5-30 olan bu tekrarlar hasta bireylerde yüzlerce hatta binlerce kezdir. DMPK geni bir serin treonin protein kinazı kodlar. Bu enzim iyon kanallarını kontrol eder ve kas, lens gibi birçok dokuda bulunurlar. Tip 2 formu ise daha ılımlıdır ve kromozom 3q21’de yer alan ZNF9 gen mutasyonu hastalığa yol açar.

Duchenne/Becker’s Kas Distrofisi

Kasların zayıflayıp atrofiye uğramasıyla karakterize olan, önce bacak ve pelviste başlayıp daha sonra tüm vücuda yayılım gösteren ölümcül bir hastalıktır. Kas distrofisinin Becker’s formu, Duchenne’le benzer semptomlar gösteren, fakat ileri yaşta başlayan ve gidişatı daha ılımlı olan şeklidir. X’e bağlı resesif kalıtım gösteren hastalık, Xp21 bölgesinde, kas hücre membran proteinini kodlayan distrofin geninde meydana gelen mutasyonlar sonucu oluşur.

Taşıyıcı annenin erkek çocuğu %50 olasılıkla hasta olurken, kız çocuğu ise hastalık bakımından sadece %50 şansla taşıyıcı olabilir. Hasta bireylerin serum CPK (Kreatin fosfokinaz) değerleri oldukça yüksektir. Hamilelik sırasında uygulanabilecek genetik testlerle %95 doğrulukla hastalık tayin edilebilir. Hastalığın Becker’s formu için ayrıca 12q21 bölgesinde MYF6 gen mutasyonu da bildirilmiştir.

Hipokondroplazi

Hipokondroplazi kısa bacaklı cücelik tiplerinden biridir. Bu durum özellikle bacak ve kollardaki uzun kemiklerde kıkırdağın kemiğe dönüşümünü (ossifikasyon) etkiler. Bütün hastalar kısa boyludur. Hipokondroplazili insanların kol ve bacakları kısa, elleri ve ayakları geniş ve kısadır. Diğer karakteristik özellikler büyük kafa, dirseklerde kısıtlı hareket, lordoz (çukur bel) ve eğri bacaklardır. FGFR3 genindeki mutasyon hipokondroplaziye neden olur. Otozomal dominant kalıtım gösterir.